Widgets

Aşk dediğin şey yüz yüze başlar

type='html'>Facebook’ta kaç arkadaşınız var? 100? 500? 1500? Peki Twitter’daki takipçi sayınız kaç? 300? 3000? 30000? Hepinizin bu sitelerdeki arkadaş ya da takipçi sayısıyla övündüğünüzü biliyorum. O zaman hemen şu soruyu soruyorum. Bu ‘arkadaş’ ve ‘takipçi’lerden kaçı gerçek? Kaçı sizin hayatınızda yer alıyor?

VE YİNE SAHNEDE MEHMET ÇOŞKUNDENİZ

Kaçıyla görüşüyorsunuz? Biraz daha ileri gidelim. Facebook’tan, Twitter’dan aylarca, hatta yıllarca ‘sevgili’ olarak yazışanlar var. Hatta bunların arasında hiç görüşmeden bu ilişkiyi sürdürüp, hiç görüşmeden bitirenler var. Yazışarak evlenmeye karar veriyorlar, çocuklarına isim arıyorlar, nerede oturacaklarını belirliyorlar, evlerine eşya seçiyorlar falan filan... İlk buluştukları anda birçok ‘Facebook’ ya da ‘Twitter’ ilişkisinin bittiğine tanığım ben. Çünkü birbirlerine öyle anlamlar yüklüyorlar ki, gerçekle yüz yüze geldiklerinde hayal kırıklığına uğruyorlar.

***

Oysa ilişki ‘gerçek’tir. Gerçek insanlarla, gerçek ortamlarda, yüz yüze, el ele, konuşarak, dokunarak yaşanır. İnternette kişinin ancak size yazdıklarıyla ya da ne bileyim, özel olarak poz verdiği fotoğraflarla bilgi edinirsiniz. Ama karşı karşıya geldiğinizde durum farklıdır. Vücut dili, bir gülüş, bir cümle sırasındaki yüz ifadesi, çok şey anlatır. Bunları görmeden o kişi hakkında kesin kanıya varmanız mümkün değildir. Varsanız bile bu yanıltıcı olur.

***
Biliyorum birçoğunuz, “Ama bu çalışma hayatı içinde yeni birileriyle tanışmaya vakit yok ki? İşten eve, evden işe gidip geliyoruz. Hayatımız ev-iş arasında sıkışmış durumda. Bu yüzden de sosyal paylaşım sitelerinden medet umuyoruz” diyeceksiniz. Hatta kadınlar “Biriyle barda ya da bir eğlence yerinde tanıştığımızda bize ‘kolay kadın’ gözüyle bakıyorlar”, erkekler de “Herhangi bir yerde beğendiğimiz kadına yaklaşıp bir şey söylediğimizde hemen ‘abazan’ damgası yiyoruz” diye dert yanacaktır. Eh hak vermemek elde değil tabii. Bu riskler söz konusu.

***

Mesela şöyle bir şey olsa... Birileri sizinle ilgili her şeyi bilse... Ve size uygun bazı adaylar belirlese... Sonra bu adaylarla sizi bir araya getirse... Siz bu adaylarla konuşma fırsatı bulsanız ve seçim yapsanız... Ne güzel olurdu değil mi? Ya da “Ben sosyalleşmek istiyorum ama ortam bulamıyorum” dediğinizde birileri çıkıp sizin için etkinlikle düzenlese... Bu etkinliklerde yine sizin anlaşabileceğiniz insanlar yer alsa... Siz bu insanlarla tanışsanız, konuşsanız, yakınlık kursanız... Bu da güzel olurdu değil mi?

***

İşte bunu birileri akıl etti ve yapmaya başladı. Birbirlerine denk insanları buluyor ve bir araya getiriyorlar. Çeşitli etkinlikler düzenleyerek sosyalleşmeye vakit bulamayan insanların daha aktif sosyal hayat sürmesini sağlıyorlar. Ayrıca düzgün bir ilişki yürütmek için çeşitli ipuçları veriyorlar. Sizin anlayacağınız adeta ‘ilişki koçluğu’ yapıyorlar. Bu sisteme naçizane benim de katkılarım oldu. Eğer hâlâ “Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar, yeryüzünde sizin kadar yalnızım” şarkısını söylüyorsanız www.elitpoint.com sitesine bir göz atmanızı öneririm. Belki de kısa süre sonra “Mutluluğun formülü çok açık, bir sen bir ben bir de bebek” şarkısını söylemeye başlarsınız.

Bu nasıl bir korkudur böyle :)

type='html'>Ya bu nasıl bir korkudur ya :) mutlaka izleyin :)


Yeni nesil grafikler indir

type='html'>













Farklı bir blog tasarımım nasıl olmuş

type='html'>


BUDA TURUNCU 

FF7200 RENK KODUM





Başarmak

type='html'>
''Başarmak''
Uzun zamandır yaşamlarında mucize kabul edilebilecek sonuçlar alanları inceliyorum. Kimlerin başına mucizeler geliyor? Öncelikle mucize olabileceğine inananların başına mucizeler geliyor. Bir imkansızın olabileceğine inanmayanlar her zaman haklı çıkıyor ve sıradan yaşamlarına devam ediyorlar. Bununla birlikte bir imkânsızın gerçekleşebileceğine tüm kalpleriyle inanan ve bunun için çalışan insanlar, imkansızın gerçekleşebildiğini ve sıra dışı yaşamlarına devam ediyorlar. Seminerlerimde uyguladığım bir imkansızlık deneyi var. Öncelikle gruba fiziksel bir sorunu tarif ediyorum. Sorun bir pipet ve çok ince bir iplikle ilgili. Katılımcılar, pipet ve ipliğe bakarak verdiğim amacın başarılamayacağını düşünüyorlar. Bu deneyin 15 saniyelik bir süresi var. Katılımcılar birer birer iplik ve pipetten oluşan deneyi yapıyorlar. Her biri 15 saniye uğraşmasına rağmen başarılı olamıyor. Değil 15 saniye birkaç dakika uğraşsalar bile olmayacak gibi bir izlenim oluşuyor. Katılımcıların yarısı denedikten sonra benim bu problemi 5 ayrı şekilde bir ya da iki saniye içinde çözdüğümü söylüyorum. Katılımcılar bu imkansızlık probleminin çözülebildiğini öğrenseler de hala kendilerinin yapabileceğini düşünmüyorlar. Sonlara doğru bir kişi problemi bir saniye içinde çözüyor. Katılımcılara birer birer deneyin başında ne düşündüklerini soruyorum: ?Yapabileceğinize inanıyor muydunuz? Yoksa yapamayacağınıza mı inanıyordunuz?? Yapamayanların hepsi, pipet ve ipliği ellerine aldıklarında problemin çözümünün imkansız olduğunu, sadece pipet ve iplikli deneyde başarılı olmuş olanlar, deneyin başında ?yapabileceğine inandığını? belirtiyor. İşte mucizelerle ilgili durumumuzda yaşamlarında mucizelerle karşılaşmayacağına inananlar, karşılaşmıyorlar; karşılaşabileceklerini düşünenler ise bu mucizelerin ortaya çıkmasına vesile oluyorlar. Bu arada mucizeyi mühendislik mantığıyla tanımlayayım. Elimizde bir hedef var; bu hedefi başarmak için 100 birime ihtiyacımız var; elimizde ise sadece iki birim var. Aradaki 98 birimin tamamlanması imkansız gibi görünüyor. İşte bu eksik olan 98 birim tamamlanabilirse mucize gibi bir şey olmuş olur. Mucize gibi tanımlanabilecek sonuçlara örnekler vereyim: Üniversitede notları ortalama bir öğrencinin Harvard Üniversitesi?nin yüksek lisansına kabul edilmesi; motosiklet kazası geçirmiş ve felç olmuş ?hayatın boyunca koltuk değnekleriyle yürüyeceksin? dedikleri birinin yürümekten öteye dünyanın en iyi dansçılarına ve sporcularına kaslarını nasıl kullanacaklarına ilişkin örnek olacak bir sağlığa kavuşması, üç yüz kişilik bir bölükle, yüz bin kişilik bir ordunun mağlup edilmesi, bir saat içinde iki yüz kilometre ötede bir yere elden bir belge teslimi ve benzeri. Yaşamlarında bu tür olağanüstü sonuçlar alanların özelliklerini şöyle sıralayabilirim. Birincisi kendileri için mucizenin ne olduğunu tanımlamışlar. İnsanlara yaşamınızda bir mucize olabilecek olsaydı, bu ne olsun isterdiniz diye soruyorum. Çoğu zaman yanıt alamıyorum. Dolayısıyla yaşamımızla ilgili ne olursa mucize deriz sorusunun cevabını vermeden bu mucize olmayacak. İkinci olarak bu mucizenin olacağına inanacaklar. Daha önce belirttiğim gibi inanmayanların başına mucize gelmiyor. Üçüncü olarak ne kadar anlamsız görünürse görünsün çaba gösterecekler. Elinizde sadece üç yüz asker de olsa ve karşımızdaki ordu yüz bin kişilik de olsa, o sıra yapılabilir en akıllıca şey ne görünüyorsa onu yapmak gerekiyor. Başkaları bizimle alay da etse, her çabamız ret ile de karşılaşsa hiç vazgeçmeden çalışmak gerekiyor. Dördüncü olarak bu mucizenin olabilmesi için herkesten fazla çalışmak gerekiyor. Herkes kadar çalışarak mucize olmuyor. Beşinci ve en azından benim öğrenebildiğim kadarıyla bir mucize için en önemli olansa yardım etmek. Ancak başkalarının yardımı, desteği ve anlayışıyla bizim mucizemiz gerçekleşecekse, biz de başkalarının yaşamındaki mucizelerin ve olumlu şeylerin ortaya çıkması için yardım etmeliyiz.

inanmak

type='html'>
                                 ''İnanmak''
Bilmek, beynimizin veri tabanında, bir olgu veya nesneyle ilgili zaman ve mekâna bağlı somut bilgi tutmak demektir.
İnanmak, kendi iç dünyamızda tanımladığımız bu bilginin dış dünyanın doğrudan bir yansıması ve dolayısıyla da gerçek olduğunu düşünmektir. Ancak çoğu defa bu soyut düşünce, umut, beklenti, hayal kırıklığı, aşk, kıskançlık, bakış açısı, birikim ve deneyim gibi duygu ve öncellerin gölgesinde beslenerek öyle bir şekle girer ki, çoğu defa dış dünyayı gerçek anlamda nesnel olarak tanımlamaktan çok uzak bir hal alır. Bu nedenle bilmek diye bir şey yoktur aslında; yalnızca inanmak vardır.
Zihinde nemalanan her bir kavram bir tohum olarak ömrüne başlar, yavaş yavaş filizlenir, büyür, kök salar. Eğer hayata bakan uygulamalı yönleri de varsa, iyice o insanın kişiliğinde ve dünyasında yerini alır, o insanın tüm benliğini kaplar. Emek olarak onun geçmişini, ideal olarak onun geleceğini kapsar. Sonuçta yavaş yavaş insanı inandığıyla öylesine bütünleşir ki, bu inanç onun hayatını tanımlayan tek ve değişmez gerçek halini alır. Artık o inancını değil, inancı onu yönetmeye başlar, öyle ki inancı uğruna ölmek veya öldürmek bile mubah olabilir. Bu noktada önemli olan inanılanın doğru olup olmaması değildir, asıl önemli olan benliği ne kadar kuşattığı, duyguları ne büyük bir kuvvetle sarıp sarmaladığıdır. Oysa inanmak da bir süreçtir, değişkendir, yaşar ve ömrü dolarsa ölür.
Gelen bilginin doğruluğunu sorgulamaktır şüphe duymak; kişi sorgulamayla zihninin alışkanlık perdesini yırtabilir ve mutlak gerçek olarak benimsediği kavramları yenibaştan ele alma cesaretini gösterebilir. En büyük filozoflarla sıradan insanı ayıran, büyük filozofların basit ve temel sorulara verdikleri önemdir. Evet, en büyük hakikatler en sıradan soruların arkasında gizlenmişlerdir.
İnanmak soyut olan bilgiyi somut olan eyleme dönüştüren bir motordur adeta; istek isimli kıvılcımı umutla ateşleyen ve beklenti, zorunluluk, gereksinim gibi silindir kuvvetlerinin dinamikleriyle gerekli enerjiyi pompalayan bir yakıt motoru. Aslında sistemin işleyişi her ne kadar görünürde bu şekilde olsa da bu akış tek yönlü değildir. Bir eylemi büyük bir enerjiyle yapan bir insan için bu eylem bir süre sonra onun benliğini ve tüm duygularını kuşatacak ve onu hayata bağlayan en büyük inanç kaynağı olacaktır. Ayrıca uzun süren alışkanlıklar da bir süre sonra eylemden çıkıp inanca dönüşeceklerdir. Bu şekilde elde edilen inançlar, zihin yoluyla öğrenilmediği için, beyin kanalıyla gelen bilgi tarafından yanlışlansa bile yine de kolay kolay engellenemezler. Sigara içmenin kendisine en büyük haz ve mutluluk kaynağı olduğunu günün her safhasında yaşayan bir insan için üzerinde sigaranın sağlığa zararlı olduğunun yazması bu nedenle bir anlam ifade etmez. İnanmadığın gibi yaşarsan, yaşadığın gibi inanırsın sözü eskilerden kalan manidar
bir yadigârdır. Tabi bu özelliği olumlu olarak değerlendirmek de mümkündür; askerlik eğitiminin temelini oluşturan yanaşık düzen eğitiminin amacı istenen eylemi beyinde temel bir kavram olarak tanımlamaktan başkası değildir.

İnanmak her ne kadar aklın işlevi gibi görünse de, aslında yürekten gelen bir taşmadır; söz yüreğin taşmasıdır. Din açısından da en büyük cürüm olarak sayılagelmiştir inanmamak. Çünkü inanmak teşekkür etmektir, minnet duymaktır, perestiş etmektir, anlam bulmaktır, senden bir parçayı ona adamak, yeri geldiğinde onda yok olmaktır, sevmektir... Evet, yaptığımız her şeyin bir değeri vardır, bazen bu değer eylemin kendindendir, bazen ise bize olan getirisinden; bu nedenle beyinle yürek arasındaki gizli ve gizemli bağ mevcuttur. Dolayısıyla anlam aramanın temeli, kendini yalın haliyle inanmada gösterir.
İnanmak sınırlar koymaktır; inandığımızı iddia ettiğimiz her bir kavram, aslında gizlice kendimizi güvende hissettiğimiz alanın ve ufkun ta kendisidir. Nehrin beri tarafında yaşayan ilkel bir yerli kabile için tüm evren bu taraftan ibarettir, Tanrı orada görünen en yüksek dağın ruhunda yaşar, büyücü rahip hem ondan mesajlar getirir hem kötü ruhların zarar vermesini engeller, hem de hastalıkları iyi eder. Öldükten sonra her bir insan Dağın Ruhuna geri dönecek ve ölmüş olan ata tanrılarının arasında sonsuza kadar mutluca yaşayacaktır. Bu kabile üyesi bir birey için evren tanımlanmıştır artık, nehrin öbür yakasında ayrı bir insanoğlunun olmasına gerek yoktur bu evrende. Çünkü nehrin öbür yakasında da insanların yaşayabileceğini hissederse, bilincinin derinliklerinde bilir ki, zihninde kurguladığı tüm bu kutsal evreni yıkıp yeniden tanımlaması gerekecektir. Hiçbir şey, bilinen ötesinin karanlığı kadar ürkütmez insan beynini zira. Biraz dikkatle bakarsak, biz de bu yerli kabileden farklı değiliz aslında. Kendi kültürel veya dini kalıplarımızın kutsal güvenliği içinde mutluca ve hiç soru sormadan geçiririz hayatımızı bir ömür boyunca. Oysa sadece uzayda bilinçli yaşam olabileceğini düşünmek bile tüm inanç değerlerimizi yeniden sorgulamamızı hatırlatması açısından yeterlidir. İşin aslı bunun için uzayda yaşam aramaya bile gerek yoktur; çünkü görünen o ki, insanoğlunun konuşacağı uzaydaki ilk bilinçli yaşam biçimi, yine kendi zihninin çocuğu olan geleceğin robo-insanları olacaktır.
İnanmak hissetmektir, kişi hissettiği nispette yaşar. İnancını yitiren bir yürek, canını yitirmiş bir bedenden, anlamını yitirmiş bir sözcükten farksızdır. İnanmak değişmek istemektir, değiştirmek istemektir. Ruhunu bir davaya adamaktır bunun ise yolu. Gecesini gündüzüne katarak, gayesine ulaşmak için her türlü fedakârlığı gözünü kırpmadan yapabilen insanlar. Topluma yön veren insanlar dava adamlarıdırlar, yani radikal insanlardır. En büyük radikallik dengede kalabilmek ve ılımlı tutabilmektir bu çıldırmış dünyayı. Bu, zihnin tüm duygu ve güdüleri denetimi altına almasıyla olasıdır ancak. Denge büyük bir emek işidir.
Bir şeyi gerçek olduğuna inanmadan zihinde betimlemeye hayal etme veya düşleme denir. Ancak bu denge bozulur ve iç dünyada oluşturulan kurgusal dünya bir illüzyon gibi bizi arkasından sürüklüyorsa sonuç kaçınılmaz olarak hayal kırıklığı olacaktır. İnancın yönünü belirleyen beklentilerdir, yaşamın yönünü belirleyen inançlar. İnanmak beklenti demektir; beklenti ise umut. Bazen bu duygu öylesine yoğun olur ki, beklenilenin gerçek olup olmamasının bile önemi kalmaz artık. Hurafelerin kaynağı bu mesnetsiz anlamlandırma mekanizmasının güdülemesidir.
Gerçekçilik ile inandırıcılık farklı kavramlardır. Çok inandırıcı bir hikâye veya senaryo öylesine inandırıcı olabilir ki, çoğu insana gerçekten daha gerçek gelebilir. İnandırmak, insanların zihinlerindeki kavramları baştan tanımlamaktır, inandırmak zihni yeniden programlamaktır.
İnsan zihni boş duramaz, düşünmek aralıksız bir faaliyettir, insan bir saniyesini bile düşünmeden geçiremez. İnanmak bir anlamda bir olguyu veya süreci takip etmektir. Dolayısıyla bir şeylere inanmak ve takip etmek hayati bir gereksinimdir. Takip edilen bu olgu içinde umut, hayal, başarı gibi her türlü unsuru barındırmalıdır. İster inanılan bir futbol takımı olsun, ister evrenin mekanizmasını anlatan bir teori. İnanmanın sosyal bir boyutu da vardır ayrıca. Hiç kimse size, sizinle aynı kavramları paylaşan bir insan kadar sıcak bir dost olamaz.
Dolayısıyla inanmak her ne kadar kişisel ve içsel bir süreç gibi görünse de, aslında oldukça toplumsal ve dışsal bir olgudur birçok durum için. Aslında toplum dediğimiz varlık bu durumun doğrudan bir yansıması değil midir? Aynı algılama, derinleme, nedenleme ve sonuçlama süreçlerinin izdüşümünü paylaşan bireyler topluluğu. Hiç düşündünüz mü, inandığınızı düşündüğünüz düşüncelerin yüzde kaçı gerçekten size ait?
İnanmak kabullenmektir bir boyutuyla, dolayısıyla deneyimlenmesi gereken içsel bir süreçtir. Çok görmüşümdür, bir fikri ilk defa duyduğunda reddedip öfkeyle tepki veren, ilgisi uyandıkça zamanla bu fikre ısınıp sorular sormaya başlayan bir süre sonra neden olmasın diyen ve sonunda o fikrin en içten savucularından biri olan insanları. Bir fikri kabul etmek, o fikrin ön ve ard koşullarını da yeniden tanımlamayı gerektirir zira. İnanmak tanımaktır bir bakıma, insan tanıdıkça bir insana güvenir, tanıdıkça bir kavrama hükmeder.
İnancın gücü hafife alınmamalıdır asla. İnanmak insanı kendi iç dünyasıyla bütünleştiren sihirli bir karışım gibidir; onu yudum yudum içinize çektikçe, kendi içinizde gizli bir define gibi saklı nice yeteneğin var olduğunu keşfetmeye başlarsınız. Bunun kesinlikle soyut şairane bir benzetme olduğunu düşünmeyin ancak. İnsan bedeninin içinde ve etrafında bulunan bir ışık akışımı vardır. Aura denen bu akışım, çakra denilen enerji kanalları yoluyla soyut ve somut tüm beden katmanlarının birbiriyle etkileşimini ve dengelenmesini sağlar. Ama asıl kritik olan, evren de yaşayan dev bir organizma ve hücreden ibarettir ve onun da içinde işleyen benzer bir mekanizma vardır. İşte inanmak, insanın içinden evrenin derinliklerine kadar uzanan bu saklı yolun kapısını açan gizemli anahtarın ta kendisidir. Eski bilgelerin, "yeter ki inanın, şu karşıdaki dağı çağırın, size boyun eğip gelecektir" şeklindeki söylemleri inancın bu derin gücüne
işaret eder. Buna şaşmamak gerektir, ayrılık, gayrılık, bölünme bu dünyaya özgüdür, uyanmış bilincin dünyasında ise Bir’den başka yoktur.

Evet, inancın da bilimsel bir boyutu vardır. Dünyaca ünlü doktorumuz Prof. Dr. Gazi Yaşargil'in dediği gibi, “bugün bilim olarak kalbin yerini biliyor ve hatta değiştirerek yerine yapay kalp takabiliyoruz. Ancak henüz vicdanın veya duyguların yerini bilemiyoruz.” Aynı şekilde inancın da gerçek anlamda tüm katmanlarını bilmiyoruz. Bilim gerçeğin birçok derinliğine henüz yeni yeni uyanmakta. Kim bilir, belki bir gün bilim, sıcaklık ve basınç gibi inancın da metrik ifadesini ortaya koyar, uygun şekilde tasnifler ve ardında yatan derin mekanizmanın çarklarını çözmeyi başarır.

Bir Terkediş Götürebilirdi Beni Kaybolduğum Yere

type='html'>
‎-Bir Terkediş Götürebilirdi Beni Kaybolduğum Yere-


bir terkediş götürebilirdi beni kaybolduğum yere 
sen telaşla aranırken yol işaretlerini cebinde 
adamın gözlerini oyuyordun kör cesaretinle 
vurulurken geleceğim susturduğun sözlerinle 
sokağımın adını temizliyordum okursun diye 
sonra 
ötelerdeki bulutlar 
yağmamış yağmurlar 
bir şemsiye kavgası falan 

böyle bir şüphe doğurabilirdi bana bebeğimi 
sen serumlarla ıslatırken küllerini 
"iyi" siz bırakıyordum nehire gecelerimi 
unuttuğun bir hatıra hatırlaması gibiydi sevilişim 
hafızanın gediğine giriyordum bulunma ihtimalim için 
sonra 
gereksiz sınamalar 
bilindik sığınmalar 
bir kayıp ilanı falan 

ıslatmasaydı yalnızlığımız bizi bu kadar 
yunulmazdı kanatlarımız barut kokusundan 
yine de vurulurduk 
kurtulduğumuz halde bütün vurulmalardan 
sonra 
kan 
can 
bir umut duası falan 

bir terkediş götürebilirdi beni kaybolduğum yere 
şimdi 
şiddeti dinmiş bir fırtına sonrası 
aşk evinde 

bir terkediş götürebilirdi beni kaybolduğum yere 
şimdi 
hüzün bir yol hatırası 
günlüğümüzde 


| Murat KAYALI |

Css ile Site İskeleti Hazırlamak

type='html'>
Merhaba arkadaşlar bu yazımda sizlere ( yani css ögrenmeye çalışan arkadaşlara yardımcı olucak bomba gibi bir kaynak sunacagım malum bende yeni yeni css ögrenmeye çalışan biriyim internette araştırma yaparken bununla ilgili süper emek dolu bir çalışma gördüm ve herkezin yararlanması için paylaşıyorum aslında paylaşıyorum derken yalnış anlasılmasın benim çalışmam değil internette gezinirken PROTOTÜRK adlı siteden buldum ve ben sonuna kadar izledim orda videoki iskeleti benim gibi acemi bile yaptı yani sizinde zorlanmicanızdan eminim çünkü anlatan o kadar ayrıntılı detaylara girmiş ki bu css yi hiç tanımayan biri bile hemen site iskeleti oluşturabilir...

-hemen videoyu ekleyim ben
-Ahanda video




YAZARIN AÇIKLAMASI:Merhaba arkadaşlar, Temel CSS Derslerini öğrendikten sonra iyi kavramanız gereken bir olayda, tasarımın iskeletini çıkarıp HTML düzenini sağlayabilmenizdir.. Bunun içinde sizlere 17 dakikalık kısa ve açıklayıcı bir video hazırladım.. Basit olarak hazırladığım bir photoshop iskeletini sizlerle HTML-CSS haline dönüştürdük.. Yararlı olması dileğiyle.. 

Kaynak: Prototurk.com emeklerinize saglık ( tıklayınız )

☼ |  Benim videodan izledigim kadarıyla yaptıgım site iskeleti

BURADAN indirebilirsiniz
üzerinde kendiniz de degişiklik yapabilirsiniz

( BU GÜZEL VİDEO VE EMEK İÇİN VİDEO VE EMEK SAHİBİNE TEŞEKKÜRLERİMİ SUNUYORUM)


Adobe Türkçe Çağrı Merkezi Açıldı

type='html'>
Adobe çağrı merkezi
Adobe Türkiye, müşterilerine ürünler hakkında bilgi aktarmak, güncelleme yapmak ve eksiksiz hizmet verebilmek amacıyla Adobe Türkçe Çağrı Merkezini hizmete açtı.
Türkçe Çağrı Merkezi, Adobe ürünleri hakkında bilgi verme ve güncelleme amacıyla hizmet veren geniş kapsamlı bir müşteri iletişim merkezi olarak çalışıyor. İhtiyaç duyan her Adobe kullanıcısının arayabildiği merkez, aynı zamanda müşterilerin talep ve şikayetlerine de yanıt vererek müşteri memnuniyeti anlayışıyla hareket ediyor.
0312 292 02 02 numaralı telefonla ulaşılabilen Adobe Türkçe Çağrı Merkezi'ne ayrıca adobedestek@adobe.com adresine e-posta gönderilerek de ulaşılabiliyor.
Adobe Türkiye ve Güneydoğu Avrupa Bölge Müdürü Selami Gül, bayileri ve çalışanlarının, müşterilerini doğru algılamasının kendileri için çok önemli olduğunu belirterek " Eksiksiz ve kaliteli bir hizmet sunmak için çalışıyoruz. Türkçe Çağrı Merkezimiz Adobe kullanıcıları ile aramızdaki güven ilişkisini daha da kuvvetlendirecek" dedi.
Her türlü medya ile erişimin (telefon, e-mail, web, sms) sağlanabildiği canlı ve profesyonel bir iletişim merkezi Adobe Türkçe Çağrı Merkezi 7/24 kesintisiz hizmet vermeyi amaçlamaktadır.

Kendi iletişim formunu oluştur

type='html'>
Merhabalar arkadaşlar

 şimdide size benimde yeni tanıştıgım bir siteden bahsedicem,
bu site şu işe yarıyor KENDİ iletişim formunuzu oluşturmanızı saglıyor siteden gerekli ayarları  yaptıktan sonra gerekli yerleri düzenledikten sonra size kodunu veriyor isterseniz bu kodu facebook sekmenize isterseniz blogunuza istersenizde web sitenize koyabiliyorsunuz ayrıca bazı sitelere özel kodda alabiliyorsunuz örnegin facebook örnegin tumbr jommla gibi vs vs ordan kendi iletişim formunuzu oluşturduktan sonra size birisi ulaşmak için onu kullanabilir belirleyeceginiz E-posta adresine  mailiniz geliyor umarım dogru şekilde anlatmışımdır
-işte web sitenin resmi:


-Siteye gitmek için TIKLAYINIZ...

Kartalkaya'yı Ateşleyenler

type='html'>Hayalin bir dağın tepesine karlarla kaplı olsa da ateşle iz bırakmak kadar zor bir şey olsa bile peşini bırakma. Önce hayal eder, sonra o hayale inanırsın; nasıl yapabileceğini tasarlar ve denersin, yılmadan. Yeterince denersen, neden olmasın?

Onlar tam da bunu yaptı. Karlarla kaplı Kartalkaya’nın zirvesine ateşle iz bırakabileceklerine inandılar. Burn, sadece ihtiyaç duydukları cesaret ve enerji desteğini sağlayarak bir hayali ateşledi. Onlar da tutkularının peşinde yola çıktılar. Boardlarını hazırladılar, pompalarla modifiye ettiler, rampalarını kurdular ve kaydılar. Olmadı, baştan aldılar, onları amaçlarına ulaştıracak şartları gerçekleştirmeyi başarana kadar, tekrar tekrar.

Ve 3. gün de bitip gece yarısı olduğunda Kartalkaya’da istedikleri ateşi yakmayı başardılar. Çektikleri videoyla da ‘İçindeki kıvılcım nasıl kocaman bir ateşe dönüşür’ü hepimize gösterdiler. Tutku ve cesaretle yanmayacak ateş yoktu, inandık. Burn, gençleri tutkularından başka bir şeye kulak asmadan, istediklerini alana kadar denemeye, vazgeçmeden denemeye çağırıyor. Tutkuları cesaretle besleyen kocaman bir ateş yakmak için Burn gençleri ateşlemeye devam edecek.

İçindeki kıvılcımı farket ve büyüt. Burn ateşler.

http://www.facebook.com/BurnTurkiye

Bir bumads advertorial içeriğidir.

FTP Trojan Virüsleri Nasıl Temizlenir?

type='html'>

Son günlerde etrafımdaki arkadaşlarımdan bu konuda o kadar çok şikayet alıyorum ki , bu konu hakkında bir makale yazmak şart oldu. FTP adresimizi tarattığımızda yada sitemizden gelen uyarıları dikkate aldığımız trojan virüslerin sitemizi işgal ettiğini görürüz.Bu tür virüsler hem site sahiplerini hemde ziyaretçileri zor durumda bırakıyor.
FTP adresimize sızan Trojan Virüsler nasıl çalışır?

Trojan, iframe veya benzeri bir yapıdaki virüs  index ismindeki html ve php uzantılı dosyaların genelde en altına veya üstüne eklenerek siteye giren ziyaretçinin virüslü siteye  fark etmeden yönlenmesini sağlıyor. Bu şekilde kullanıcı virüslü siteye sitenizde dolaşırken anlayamadan yönleniyor ve virüs gizlice ziyaretçinin de bilgisayarına yükleniyor.

Trojan bize ne yapar?

Trojan, temelde bir şifre çözücü gibi çalışır. Şifrelerinizi ve kullanıcı bilgilerinizi ele geçirmek  için yazılmış bu trojan virüsler bir çok antivirüs programı tarafından tespit edilemezler. FTP adresinize bağlanmak için bir ftp programı kullanıyorsanız muhtemelen kullanıc adınız ve şifreniz kayıtlıdır ve siz fark etmeden trojan virüsler ftp hesabınıza bağlanıp index dosyalarınıza bazı kodlar ekler. Böylelikle sitenizin ziyaretçileri sitenizden olmasada yönlendirdiği siteden virüsü alırlar. Yüklenen sıradan bir kod olduğu için sunucu güvenlik duvarı sorun algılayamıyor.



Önlemek için ne yapmalıyız?

Güvenilir ve daima güncel olduğunu düşündüğünüz bir antivirüs programı kullanabilirsiniz. Hatta bu işlem için tasarlanmış antitrojan progrmalardan da kullanabilirsiniz. Bu tür virüsler herkesin güvendiği sitelerden de bulaşabileceği için site güvenliği test edilemez ama internet explorer son sürümü veya Firefox kullanılabilir. Zaman zaman taramalar yapmalı ve hiç bir zaman şifrelerinizi ftp veya benzeri programlarda kayıtlı tutmamalısınız.



Sitenize Trojan bulaştıysa neler yapmalısınız?

Sitenize trojan virüs bulaştıysa aşağıdaki maddeler yazanları tez elden uygulamalısınız.

Sitenize yayına kapatın ve Index dosyanızın adını değiştirin yada  ftp ana dizindeki klasör  izinlerini chmod değerini  0 yapın.
Ftp programı kullanıyorsanız programı denetim masasından program ekle/kaldır seçeneğini kullanarak komple bilgisayarınızdan kaldırın.
Sitenize torjan virüs bulaştığını çalıştığınız hosting şirketine iletiniz. Hosting şirketiniz sitenize giren torjan virüsleri ve eklediği kodları temizleyerek şifrenizi değiştirecektir.
Bilgisayarınıza bulaşma olasılığını göz önünde bulundurarak ya komple virüs taraması yaptırın yada bilgisayarınıza format atın. Benim önerim format atmanızdır.
Ftp şifrenizi değiştirmeden trojan'i silerseniz daha siz mevcut trojanı silmeden yerine başka trojan virüs girecektir.

Hazır içerik yönetim sistemleri kullanıyorsanız mutlaka son sürümleri kullanmalısınız.  Wordpress otomatik güncelleme istemektedir. Diğer sistemlerin son sürümleri kendiniz takip etmelisiniz.


Mutlaka etkin ve güncellenen bir antivirüs  programı kullanın. Bu tür trojan virüsleri  her virüs programı tespit edemiyor. Size önerim ÜCRETSİZ ve lisanslı olan AVAST programıdır. Programı kolayca indirip ücretsiz kullanabilir ve bilgisayardaki olası tüm virüs ve trojanleri saptayabilirsiniz.

Burada yer alan diğer makalemde avast antivirüs programını ücretsiz olarak indirebilirsiniz.


Vural Egemen Sarıgöz
Kaynak:BURASI

Dreamweaver CS5 crack dll dosyası indir full kullanım.

type='html'>
Merhaba arkaadaşlar
Bu gün ki, yazımda size bir prgram konusunda yardımcı olucam programı herkez bilir Dreamweaver CS5 ve bu programı internet sitelerinden indiriyoruz ve para verip ilede alabiliyoruz ve netten indiren arkadaşların %95 şi programı saglıklı şekilde kurduktan sonra  ve serial vs girdikten sonra bir müddet kullanabiliyorlar ama bir müddet ve program çevrimiçi sistem oldugundan dolayı hemen internetten girdigin seriali kontrol ediyor ve prgram içinde bir pencere açılıyor ve pencede size şu uyarı geliyor aktivasyon yapılmadı serial geçersiz vs vs ve direk denem sürümü başlatıyor ve 1 ay gibi süre içisinde bitiyor  bende bu sorunları yaşadım  ve internetten yardım aradım ama bulamadım yaklaşık bir ay gibi süre içersinde ne crack ne aktivasyon kodu  patchsi felan bulabildim bulduklarım ise fos çıktı hepsi kopyala yapıştır şeceneginden başka birşey yapmamış fena şekilde sövdüm bende eminimki bu tür arayış içinde olanlarda gece gündüz sövüyolardır her neyse son umut olarak http://www.sqlogren.com adresine tıkladım ve baştan sonra kadar yazılanları okudum inceledim şu ana kadar ki gördügüm en net çözüm oldu bana güzel güzel anlatmış orda ve bende bir dosya indirdim  dreamweaver cs5'şin kurulu oldugu dizine yapıştırdım ve  programı açtım birde baktım ki full kullanım olmuş şimdi size bu crack yani dreamweaver cs5 şi full yapıcak dll dosyasını vericem bende yukardaki siteden indirdim  ve o dll dosyasını  programın kurulu oldugu dizine atın aynısı var dicem zaten uyarıda siz yinede eski dll dosyasını bir yedegini alın ne olur ne olmaz derim ben. ve sonra yapıştırın ve programı açın artık 30 gün sayma uyarı çıkmayacaktır ve full kullanım olacaktır ve bunu indirmeme kullanmama sebeb olan http://www.sqlogren.com  sitesine tşk ediyorum sayesinde oldu full yapmam ..


( VE ASIL KAYNAGA BAKARBİLİRSİNİZ :BURDAN )


Şimdi indireceginiz dosyayı burdan indiriniz AMA içerisinde orjinal dll ve cracklı dll klasörleri var  siz crack dll olanın içindekini kullanıcaksınız
dreamweaverin kurulu oldugu yere gidin zaten orda amtlib.dll  diye dosya olucak onunla crack dll içerisindeki dosyayı degiştirin full kullanın ...


OF YAZARKEN YORULDUM YA :) AMA SONUNDA PARA VERİLMEDEN KULLANILAN PROGRAM NE KADAR HAYIRLI OLUR BUNUNDA CEVABINI SİZE BIRAKTIM :)
-onlarda ucuz satsın biraz yaw insaf şirketmiyiz biz paramız olsun o kadar dimi yani dimi :=)


crack dll dosyasını İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN
Programıda indirmek için tıklayınız

İstanbul'a gün ortasında gece indi

type='html'>
İstanbul'a gün ortasında gece indi
İstanbul'da dün öğle saatlerinde hava birden karardı. Vatandaşlar şaşırırken uzmanlar kalın bir bulutun geçtiğini açıkladı...

İstanbul’da dün öğle saatlerinde hava gece gibi karardı. Meteoroloji uzmanları, kalın bir bulut geçişi yaşandığını, bunun normal bir doğa olayı olduğunu söyledi. İstanbul Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’nden bir yetkili, “Sıcaklık düştü. Yağış oluştu. Sıcaklığın hızla düşmesi sebep oldu. Zaten yağışa neden olan kara bulutlardır. Sıcaklığın düşüşüyle yağış havanın kararmasına neden oldu” diye konuştu.
‘Kar oluşturan bulutlar ışını keser’

CNN Meteoroloji Editörü Bünyamin Sürmeli ise, “Söz konusu bulutu ben de gördüm, hava bir anda karanlık oldu. Kalın bir bulut geçişi oldu. İçi yoğun parçacıkla dolu, sağanak yağmur ve kar oluşturan bulutlar, güneş ışınlarını keser. Hava da bir anda karanlığa gömülebilir” dedi.

Sahip olmak değil ait olmak gerek

type='html'>
Sahip olma, elde etme gibi kavramlar erkeğe, ait olma ve teslim olma gibi kavramlar ise genelde kadına özgü olarak bilinir. Erkek de kadın da bunu kabullenmiştir. Bir kadının ağzından “Sadece sana aitim” sözünü duymak erkeğin hem ruhunu okşar hem de egosunu tatmin eder. ‘Sahip olma’ kavramı ile ‘sahip çıkma’ kavramı erkek tarafından ne yazık ki birbirine karıştırılır. Kadının bir ilişkide asıl istediği sevgilisinin kendisine sahip çıkmasıdır. Bir mala, bir eşyaya sahip olma gibi bir kadına sahip olunamaz. Bu ancak yüzyıllar önce kölelik düzeninde görülen bir olguydu. Sahip olma adına erkeğin yaptığı baskıcı her hareket birikir ve sonunda kadında mutlaka bir patlamaya neden olur. Bu nedenle işin gerçeği şudur: Birinin sahibi olamazsınız. Ancak birine ait olursunuz. Kadın için de erkek için de durum böyledir.
 ***
Ama erkekler bir kadın gibi “Yalnızca sana aitim” sözünü kullanmaktan kaçınır. Sadece bu sözü kullanmaktan değil, bir kadına ait olma hissinden de kaçarlar. Bunun birçok nedeni var. Ama en büyük nedeni erkeğin böyle bir durumda başkaları tarafından ‘kadınsı’ görülme korkusudur. Çünkü kendini sevgilisine ya da eşine ait hisseden ve buna göre hareket eden erkek arkadaşları, çevresi ve hatta ailesi tarafından “Kılıbık” ya da “Hanım köylü” gibi modası geçmiş çirkin yakıştırmalara maruz kalacaktır.
***
Oysa işin aslı hiç öyle değildir. Yüreğiyle, beyniyle, ruhuyla, bedeniyle, yani her şeyiyle kendisini bir kadına ait olarak hisseden erkek müthiş bir konfora sanip olacaktır. Bir kadına, sadece ona ait olduğunuzu hissettirirseniz eğer, sonsuz huzurun ve mutluluğun kapısını da aralamışsınız demektir. Kadının fedakar yapısı kendisine ait bir erkek bulduğu zaman doruk noktaya ulaşır. Sizin için yapmayacağı şey yoktur artık. Elbette erkek de bir kez bunu hissettirip sonra bir köşeye çekilmeyecektir. Bu, süreklilik arzeden bir şey. Sanmayın ki, kadına ait olduğunuzu hissettirdikten sonra durum hep aynı kalacak. Bunu her gün yeniden kanıtlamanız, göstermeniz gerekiyor.
***
Bir kadına ait olmanın ‘olmazsa olmaz’ şartı vardır yalnız... Erkek, kendine ve başkalarına karşı dürüst olacak, aşkı, sevmeyi bilecek, duygularını saklamayacak, yürüyenin, uçanın kaçanın peşinden koşmayacak, daldan dala zıplayıp, gönülden gönüle konmayacak. Ancak böyle bir erkek kendini kadına ait hissedebilir. Tabii bir kadınla yetinemediğini iddia eden erkekler de var. Haklılar mı? Elbete değiller. Bir takım araştırmalarla ortaya çıkarılan ‘çapkınlık geni’, birden fazla dişiyi döllemeyi öngören ‘evrimsel döngüyü’ boşverin. İnsanı diğer türlerden ayıran önemli özelliği düşünebilmesidir. Ve tabii ki ahlak kavramı sadece insanlar içindir. Hiçbir hayvandan ahlaklı, erdemli, dürüst olması beklenmez. Ama insandan beklenir. Bilmem anlatabiliyor muyum?
***
Ayrıca hayatında onlarca kadın olduğunu söyleyen erkekler sürekli yalnızdır. Diğer sevgilisinin görme ihtimali yüzünden hiç kimseyle el ele sokakta yürüyemez. Bir kadınla yemeğe gittiğinde, telefonu çalacak diye, birine rastlayacak diye ödü kopar, lokmaları boğazına dizilir. Evde biriyle birlikteyken her an kapı çalacak da diğeri gelecek diye kulağı kiriştedir. Çok kadınla birlikte olmayı tercih eden erkekler, hiç kadınsız yaşamayı göze almış demektir. Oysa bir kadına ait olarak yaşamayı tercih eden erkekler dünyadaki cenneti bulmuş demektir.

Boşananlar için 10 altın kural

type='html'>
1-Kesin kararınızı verdiyseniz, aile ve çevrenin baskılarına aldırmayın. Vicdanınızı ve aklınızı dinleyin. Kafanızın karışmasına izin vermeyin. En kötü karar dahi kararsızlıktan iyidir.
2-Eşinizi asla bir düşman gibi görmeyin. Onun da insan olarak hakları ve duygularının olduğunu asla unutmayın. Çocuklarınız da varsa hayat boyu yüz yüze bakacağınızı unutmayın.
3-Ayrılmayı bir felaket olarak değil, yeni bir yaşama başlama fırsatı olarak görün. Özlediğiniz, düşlediğiniz hayatın planlarını kurun. Önünüze çıkacak yeni imkanları düşünün. Bu, ayrılma acınızı hafifletecek ve eşinize daha insani davranmanıza yol açacaktır.

4-Çocuklarınızın önünde asla boşanma konusunu konuşmayın. Ya dışarı gidin ya da onlar yokken konuşun. Çocuklarınıza dert yanmayın, asla ve asla eşinizi karalamayın.
5-Duygularınızı, özellikle öfkenizi kontrol edin. Eşinizin sizi suçlaması ve kızdırması karşısında durumu eşitlemeye çalışmayın. Duygularınızı ve egonuzu tatmin etme peşinde olmayın. Sizin yangına körükle gitmeniz, yangını daha da alevlendirecektir. Etkinin tepkiyi doğuracağını unutmayın. Amacınızı saptayın. Eşinizi kızdırmak, üzmek, aşağılamak, köşeye sıkıştırmak ne işinize yarayacak? İntikam mı alacaksınız? Duygularınız tatmin mi olacak? Sonra ne olacak? Unutmayın ki, kin, nefret, intikam duyguları sahibine büyük zararlar verir. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Eğer öfkenizi yönetemiyorsanız mutlaka bir uzmana baş vurun.
6-Eşinizle bir ortaklığı bitirdiğinizi varsayın. Ayrıldıktan sonra onun üzerinde bir hak iddia etmeyin. Yoluna çıkmayın. Zihninizi ve mesainizi yeni bir yaşama yoğunlaştırın. Ayrıldığınız eşinizle medeni ve dostça bir ilişki kurun. Geçmişte yaşayan geleceği inşa edemez. Siz geleceğinize odaklanın. Zamanı ve hayatı ıskalamayın.
7-Çocuklarınızı düzenli olarak alın ve bire bir vakit geçirin. Onların eğitimleriyle ilgilenin. Okullarına gidin. Yaz tatillerinde birlikte tatil yapın.
8-Çocuklarınızın özel günlerinde (doğum günü, sünnet, mezuniyet, nişan, düğün...) mutlaka yanlarında olun. Çocuklarınızdan değil eşinizden ayrıldığınızı unutmayın...
9-Ayrıldıktan sonra hemen evlenmeyin. Ayrılık travmasını atlatana kadar ciddi hiçbir ilişkiye girmeyin. Duygusal boşluk dönemlerinde sağlıklı karar verilemediğini unutmayın.
10-İşinize konsantre olun. Seyahatlere çıkın. Arkadaş ve dostlarınızla daha sık birlikte olun. Mutlaka spor yapın. Düzenli beslenip vaktinde uyuyun. Dertten, kederden kendinizi alkole vurmayın. Her zaman içtiğiniz kadar için. Sıkıntılı dönemlerde alkol, sigara, uyuşturucu bağımlılığının gelişebileceğini akıldan çıkarmayın. Rahatlatıcı müzikler dinleyin. Her gün duş alın. Haftada bir mutlaka masaj yaptırın. Deniz kenarı ve ormanlık alanlarda haftada iki gün yürüyüşe çıkın. En önemlisi ayrılığı bir çöküş, mağlubiyet gibi görmeyin. Bu krizi fırsata dönüştürmek için çaba sarfedin...


Dünyayı değiştirecek 10 fikir

type='html'>
Dünyayı değiştirecek 10 fikir
ABD'de basılan Time dergisi her yıl olduğu gibi yazarlara ve akademisyenlere 'Dünyayı değiştirecek 10 fikri' sordu...
İşte 10 uzmanın verdiği cevaplara göre son dönemde ortaya çıkan ve gelecekte hayatımızı değiştirecek olan fikirler...

YALNIZ YAŞAYANLARIN ORANI ARTIYOR
ERIC KLINENBERG
(New York Üniversitesi Sosyoloji profesörü): Yalnız yaşamanın olağandışı bir şekilde artması son yılların en büyük sosyal değişimi oldu. Tüm dünyada 1950’li yıllara göre tek başına yaşayanların sayısı ortalama yüzde 20 arttı. Tek başına yaşamak eskiden insanların ne kadar yalnız olduğunun en büyük işareti olarak görülüyordu. Şimdi ise yalnızlığın tanımı değişti. Yalnızlık tek başına yaşayıp yaşamadığımızla değil, yalnız hissedip hissetmediğimizle ilgili. İnsanlar artık en büyük yalnızlığın yanlış kişiyle yaşamak olduğunu düşünüyor.
Artık tek başına yaşamak bir amaca hizmet ediyor: kendimize özgü değerlerin peşinden koşmayı, kendi kendini kontrol etmeyi, kendini tanımayı, yetişkinliğe geçmeyi ifade ediyor. Yalnız yaşamak ne zaman ne yapmak istediğimizi kendi şartlarımızla belirlememizi sağlıyor, isteklerimizin ikinci bir kişinin taleplerinin arkasında kalmasını engelliyor. Böylece aslında kendimizi keşfetme fırsatı sağlayarak bize bir anlam ve amaç veriyor. Paradoksal olarak yalnız yaşamak aslında tekrar sağlam ilişkiler kurmamız için tam ihtiyacımız olan şey.
‘HARİÇLER’İN YÜKSELİŞİ
AMY SULLIVAN (TIme yazarı): Günümüzde ateistlerdense agnostikler artışta. 1990’lardan günümüze ibadethanelere gitmeyen kişilerin sayısı ikiye katlandı. Hiçbir dini olmadığını söyleyenlerin sayısı da yükseliyor. Bu kişilere ‘hariçler’ deniliyor. Hariçler Tanrı’yı reddetmiyor, ancak dini dogmatik olarak tanımlıyorlar.

HAFIZAMIZ GOOGLE GİBİ OLDU
ANNIE MURPHY PAUL (TIme yazarı): Aklımızda tutabileceğimizden fazla bilginin içinde boğulduğumuz için arama motorlarına ve akıllı telefonlara bağlı hale geldik. Günde bilgisayar başında 12 saat geçiren bir insan 100 binden fazla kelimeyi haznesine katıyor toplamda 34 gigabyte boyutunda bilgi öğreniyor. Ancak bu bilgileri tekrar kullanmak istediğimizde hatırlayamıyor ve elektronik cihazlara ve internete başvurmak zorunda kalıyoruz.

AYAK İZİ DEĞİL EL İZİ BIRAKIYORUZ
DANIEL GOLEMAN (Yazar): Harvard Üniversitesi’nin Kamu Sağlığı Fakültesi profesörü Gregory Norris’in geliştirdiği bir terim olan ‘el izi’ bir insanın neden olduğu karbon salınımını ifade etmek için kullanılıyor. Örneğin bir paket cips 75 gram, bir uçağa binmek ise 2.3 milyon gram karbonun doğaya salınmasına neden oluyor. Norris’in çalışmaları sayesinde karbon salınımına karşı projeler geliştiriliyor. Örneğin ABD’deki seyahat ajansları müşterilerinden bir de karbon masrafı alıyor, bu paralar ağaç dikme projelerine aktarılıyor. ‘handprinter.org’ sitesinden ne kadar karbon salınımı yaptığınızı hesaplayabilirsiniz.

BOZULMAYAN YİYECEKLER
DEBORAH BLUM (Bilim yazarı): Gelecekte manava sadece ayda bir gidebilir, yiyecekleri asla bozulduğu için atmayabiliriz. NASA ve Wisconsin Üniversitesi kıtlık ve uzayda yaşam için yıllarca dayanan yiyecekler geliştiriyorlar. Bakterilerin üremesini kontrol altında tutan yenilikçi teknolojiler sayesinde NASA 10 yıllık krema, 7 yıllık pirzola, 8 yıllık ton balığı ve somon geliştirdi.

SİYAHİLERİN ÇOCUKLARI HARVARD’DA
BY TOURE (TIme yazarı): ABD’de yaşayan siyahiler artık kendileri hakkındaki kilişelere meydan okuyorlar. Çete üyeleri tarafından öldürülen siyahilerin çocukları Başkan Barack Obama gibi Harvard Üniverisitesi’ne gidiyor, felsefe okuyorlar.

ong>YÜKSEK SINIF STRES
JUDITH WARNER (Psikolog/Yazar): Yüksek bir maaş, güçlü bir iş, güzel bir ev, pahalı kıyafetler mutlu olacağınız anlamına gelmiyor. Uzmanlar psikolojik problemlerin daha çok dar gelirli insanlarda görüldüğünü düşünüyordu. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar bunun tam tersinin doğru olduğunu ortaya koyuyor. Bir kere yeterince yükseldiğinizde zenginliğin psikolojik ve zihinsel sağlığınıza verdiği olumlu etki yok oluyor. Yükseldikçe stres o kadar artıyor ki başarının verdiği olumlu etkinin önüne geçiyor.

KAMUSAL ALANDA ÖZEL HAYAT
MASSİMO CALABRESİ (TIme yazarı): Kamuya açık alanda yaptıklarımızın özel hayata girmediği kabul edilir. Ancak ABD’de bu yıl FBI’ın hiçbir yasal dayanağı olmamasına rağmen bir şüpheliyi GPS sinyalleri ile takip etmesi “kamusal alanda özel hayat” olgusunu kazandırdı. Amerikan mahkemesi FBI’ın bu hareketini anayasaya aykırı buldu ve kamusal alanda yapılan her hareketin devlet tarafından izlenemeyeceğine karar verdi.

DOĞAYI ARTIK İNSANLAR BELİRLİYOR
BRYAN WALSH (TIme yazarı): Artık doğayı jeolojik ve iklimsel faktörlerden çok insanlar belirliyor. Dünyada bitki örtüsünün bulunduğu alanların yüzde 90’ının üzerinde insanlar yaşıyor. Bugün dünyada üzerinde buz bulunmayan toprakların yüzde 38’i tarım alanına çevirildi. Egzoz dumanları, zehirli atıklar, yapay gübreler ve daha birçok madde çevreyi kirleterek doğayı değiştiriyor. Omurgalı hayvanların 5’te biri yok olma tehdidi altında. Nobel ödüllü kimyager Paul Crutzen “Artık ‘insanlar doğaya karşı’ diye bir şey yok, doğaya ne olacağına biz karar veriyoruz” diyor.

YAŞLILAR İÇİN ÖZEL ENDÜSTRİ
HARRIET BAROVICH: Gelişmiş ülkelerin nüfusu giderek yaşlanırken yaşlılara özel bir endüstri gelişti. ABD’de kayıt stüdyoları, sahneleri olan huzurevleri türedi, gey ve lezbiyenlere özel bakım evleri açıldı.

Kilo vermenin sırrı

type='html'>

Büyük bir istekle başlanılan diyetlerde kısa süre içerisinde kilo verme hızının düşerek kaybolması yüzünden bir türlü istenilen forma kavuşulamamasının nedeni bulundu. Amerikan Bilim İlerleme Derneği’nin (AAAS) Kanada’nın Vancouver şehrinde yaptığı panelde şimdiye kadar uygulanan diyetlerde büyük bir matematiksel hesaplama hatası yapıldığı ve kilo vermenin sanılanın iki katı daha zor olduğu açıklandı. 


Zira, kilo vermenin en doğru yolu alınan kaloriyle yakılanın dengesini bilmekten geçiyor. Fakat, halihazırdaki hiçbir kalori ve kilo verme hesaplaması gerçeği yansıtmıyor. Bu durumda, 450 gram yağın 3 bin 500 kaloriye bedel olduğunu veya günde 500 kalori azaltarak haftada 450 gram verilebileceğini doğru kabul etmek mümkün değil. Çünkü insan metabolizması, vücut kilo vermeye başladıktan bir süre sonra sabit bir kiloya kavuşana kadar yavaşlıyor.


ABD’nin Ulusal Diyabet Enstitüsü’nden uzmanlar Dr. Kevin Hall ve Dr. Carson Chow, alınan kalorinin doğrudan insan vücudunda kilo değerinden bir karşılığı olamayacağını açıkladı. Uzmanlar bunun sebebini insan bedeninin kilo vermesinde birçok karmaşık etkenin rol oynamasına bağladı.
Kalori farklı hesaplanıyor


İki uzman, içeriğine kilo-yağ oranı, cinsiyet, fiziksel hareket oranı ve diğer faktörleri de ekleyerek her kişinin istediği kiloya ulaşması için bir hesaplama modeli geliştirdi. Yeni modelde, kişilere kısa dönemde ulaşmak istedikleri kilo için almaları gereken kalori ve yapmaları gereken egzersiz ile kalıcı bir kilo kaybı için almaları gereken kalori miktarı farklı şekillerde hesaplanarak veriliyor. 


Model, şimdiye kadar beslenme düzeni çok sıkı kontrol altında tutulan bir grup yetişkin üzerinde denendi. Buna göre, kilo vermek için günlük kalori miktarında sanıldığı kadar büyük bir azaltma yapmak gerekmiyor. Örneğin, günde sadece 150 kalori daha az tüketerek yılda yaklaşık 7 kilo verilebiliyor. Toplamda 4 buçuk kilo vermek isteyen birinin günde 100 kalori daha az tüketeceği bir beslenme düzeni izlemesi gerekiyor. 


Bu sayede, bir yıl içerisinde vermek istediği kilonun yarısından, üç yıl içerisinde de toplam 4 buçuk kilodan kalıcı olarak kurtulmuş oluyor. Yeni modeli destekleyen Avustralyalı obezite uzmanı Dr. Body Swinburn, “Kimse, haftada yaklaşık 200 gramdan fazla kilo verebileceğine inandırılmamalı” diye konuştu. Araştırmayı yürüten Hall ve Chow, obeziteyle mücadelede yağlı gıdalara uygulanması düşünülen fazla vergi kadar yapılan umut ticaretinin de bitirilmesini, yeni düzenlemelere gidilmesini önerdi.


Chow ve Hall’un geliştirdiği hesaplamaya, http://bwsimulator.niddk.nih.gov adresinden ulaşılabiliyor:
İDEAL KİLOYA NASIL ULAŞILIR?


Örneğin, 25 yaşında, 160 santimetre boyunda ve 70 kilogram ağırlığında günlük fiziksel egzersiz oranı çok sınırlı bir kadının, günde aldığı kalori miktarı 1981, vücut kitle indeksi yani kilo ve boy oranı 27.3, yağ oranı ise 33.7 çıkıyor. Öyleyse, 180 gün (6 ay) içerisinde 63 kiloya düşebilmesi için fiziksel egzersiz oranını yüzde 40 artırarak günlük 223 kalori daha az tüketmesi gerekiyor. Bu kiloya ulaştıktan sonra ise, normal beslenme düzeninden 43 kalori daha az tüketerek ve günlük aktivitelerini yüzde 20 artırarak aynı kiloda kalması kalıcı olarak mümkün hale geliyor. Bu sayede vücut kitle indeksi sınır kabul edilen 25 değerinin altına düşerek 24.7 oranına ulaşırken yağ oranı da 30.2’ye geriliyor.

Google play geldi Android market kapandı

type='html'>




Google, bugün itibariyle Android Market'e veda ederek yoluna Google Play ile devam etmeye başladı. Google'ın yeni bir isim, yeni bir bakış açısı ve yeni bir tasarımla attığı adım Android Market'te aradığını bulamaması olarak yorumlansa da, Google servislerindeki değişim bir süredir devam etmekteydi. Kısacası Google, yeni stratejisi gereği çevrimiçi servislerini tek tip tasarım anlayışıyla bir bütün haline getirerek markasını daha çok ön plana çıkarmaya Google Play ile devam ediyor.

Türk kullanıcılar açısından sıradan bir isim ve logo değişikliği gibi yorumlanabilecek Google Play, aslında Android Market'ten çok daha fazlasını içeriyor. Google Music, Google eBookstore, Google Movies bundan sonra Google Play platformunun birer parçası ve isimleri Play Music, Play eBookstore ve Play Movies olarak değişecek. Bulutta depolanacak uygulama, müzik, film e-kitap gibi içerikler Android cihazlar arasında senkronize edilirken servisin web arayüzü sayesinde bilgisayarlardan da ulaşılabilir olacak. Bahsedilen servisler Türkiye'ye açık olmadığı için Google Play bizim için yeni Android Market olarak yorumlandı. Ancak bahsettiğimiz Google servislerinin aktif olarak kullanıldığı ülkelerde Android cihaz sahibi olmayanlar da Google Play'in çevrimiçi hizmetlerinden yararlanabilecekler. Google Play'in Türk kullanıcıların dikkatini çekecek en önemli yeniliği senkronizasyon desteği. Google hesabınıza giriş yaparak Google Play üzerinden uygulama veya oyun indirdiğinizde tüm Android cihazlarınız arasında senkronizasyon sağlanacak. Böylece para verip aldığınız bir uygulamayı sırf cihazınız değişti diye tekrar satın almanız gerekmeyecek. Son dönemde Google servislerinde yapılan her güncelleme de vurgulanan Google+ desteği Google Play tanıtımında yine karşımıza çıktı. Google+ entegrasyonu sayesinde Google Play kullanıcıları dinledikleri müzikleri, izledikleri filmleri, okudukları kitapları, dinledikleri müzikleri ve kullandıkları uygulamaları profillerinde tek tıkla paylaşabilecekler. Servisle ilgili yenilik ve haberleri Google Play'in Google+ sayfası üzerinden takip edebilirsiniz.

Ölüm makineleri

type='html'>
Ölüm makineleri




>>İşte tarihin en acımasız ölüm makinaları çağlar öncesinde üretilmiş olan bu ölüm makinaları insanlara işkence etmek ve felç bırakmak ve kalıcı zararlar vermek için üretilmiştir. 

ÇOK FECİ BİRŞEY İZLERKEN RESMEN KANIM DONDU DİYEBİLİRİM

Not:tüylerim diken diken oldu valla :(

Evren : Işık Hızı

type='html'>
Evren : Işık Hızı

Blogger abone ol eklentisi

type='html'>

merhabalar arkadaşlar bu yazımda sizlere kendi tasarladıgım blogger abone ol eklentisi vericem aslında kendim tasarladım demekten ziyade bir sitede gördüm onu aldım düzenledim bu hale geldi sizde bloggerinize ve ya sitenize ekleyebilirsiniz bloggere eklemek için bir adet widget ekmeniz yeterli :)
tabi sizde bunu düzenleyebilirsiniz mesela aynı tür arka plan resmi yapabilirsiniz abone ol email gir gibi yerlerini aynı yaparsanız daha iyi olur yani konum olarak malum arka plana göre düzenlendi :)

buyrun kodları:
( arka plan resmini degiştirme için  şu ''http://dl.dropbox.com/u/53406672/blogger/aboneol.png'' linkini degiştirin sizler için PSD dosyasınıda veriyorum onuda BURDAN indirebilirsiniz :)
tabi unutmadan kodların içinde ''Muujdatsayar'' OLAN isimleri kendi feedburneriniz ile degiştirmeyi unutmayın..
( yazım yalnışları varsa AFFOLA )



























blogger kategoriler eklentisi (Farklı tasarım ve basit )

type='html'>

blogumda sag tarafta duran kategoriler ve sayfalar adlı widgetide veriyorum işinize mutlaka yarar
kodların içindekilerini kendinize blogunuza göre düzenleyin yeter biraz zor olucak ama :) resimleri degiştirmenize gerek yok o benim hostumda degiştirme ihtimalim yok isterseniz siz bilirsiniz onuda degiştirin kendi sayfanızın linklerini verin düzenleyin işte kendinize göre buyrun onuda vermiş olalım mutlaka işinize yaricaktır...EN AZINDAN GÜZEL BİR GÖRÜNTÜ DİYE DÜŞÜNÜYORUM... :)
-HOŞÇAKALIN-








Anasayfam

Blogger reklam alanı ve kişisel görsel şeyi :=)

type='html'>
bloggere biraz daha görsellik katabiliriz diye düşünüyorum,ister reklam alanı ister yazılarınızı sergilemek için kullanabilirsiniz karar size ait tabi bunuda vereyim buda aradan çıksın kodların içinden benim kodları çıkartın,yazınızın resim linkini ve yazınızın linkini verin yeterli,
hadi kolay gelsin elimden geldigince yardımcı olurum :)


Blog Archive

Blogger tarafından desteklenmektedir.